9 Mayıs 2011 Pazartesi

OSMANLI DEVLETI


Osmanlı Ordu Bandosu(Mehter Takımı)

Osmanlı Devleti'nin askeri mızıkası.

Kısaca mehter denen mehterhane veya mehter takımı Osmanlı Devleti'nin askerî mızıka kuruluşudur. Pa­dişaha özgü olanına «Mehterhanei Hümayun» veya «Mehterhanei Hakanî» denirdi.

Ortaçağ'da, Îslâm devletlerinde bağımsızlığın üç maddî simgesinden biri de askerî mızıka takımı idi. Bun­ların üçüne birden «sikke vü tabl-u alem» denirdi. Sikke, madenî para, tabi, davul, alem de sancak veya bayrak anlamına gelir, Îslâm devletlerinin hepsinde sultanların, hattâ bir ilde valilik yapan şehzade ve emirlerin mehter takımları vardı.

Kuruluş olarak Mehter Osmanlılara Selçuklulardan geçmiştir. Hattâ Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubat III'ün uçbeyi Osman Gazi'ye saltanat ve bağımsızlık simgesi olarak «tabl-u alem» (davul ve sancak) gönderdiği söylenir.

Mehterhane

Osmanlı Devleti'nde mehterhane Yeniçeri Ocağı'nın bir parçasıydı. Evliya Çelebi'nin yazdığına göre XVII. yy.ın ortalarında İstanbul'daki Mehterhanei Hümayun'da 300 sanatkâr vardı ve bunların hepsi askerdi. Bundan başka Yedikule, Eyüp, Kasımpaşa, Galata, Tophane ve Boğaziçi hisarlarında ayrı mehter takımları vardı. Buralarda sabah ve akşam vakit­lerinde bu mehter takımları iki «nöbet vururlar», yani konser verirlerdi.

Mehterhanei Hümayun savaşta orduyla birlikte bulunur, çaldığı ezgilerle askere şevk ve heyecan verir, düşmana korku salardı. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırılınca ona bağlı olan mehterhane de kaldırılarak yerine batılı biçimde bir mızıka takımı (Mızıkayı Hümayun) kuruldu. 1911'-de bu kuruluş «Mehterhanei Hakanî» adıyla yeniden düzenlendi. Mehterhane Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı sırasında da hizmet gör­dü. Ama Cumhuriyet yönetiminin kurulmasıyla birlikte ortadan kalktı.

Mehter Müziği

Mehterhanede çalınan Türk askerî müziği kös, davul, nakkare, kudüm, zurna, nefir, nısfiye, zil, zilli maşa ve bunlara benzer özel çalgılarla çalınır. Bir mehterde bu çalgılardan eşit sayıda birkaç takım birarada bulunur. Dokuz kat mehter denen en kalabalık çalgılı mehter takımı padişahlara özgüydü. Mehter takımınca çalınan eserlerin bir kısmı sözlü müzik (mehter marşları, türküler v.b.), bir kısmı da çalgı müziği tarzındadır. Mehterde usul vurma (tempo) âletleri ve nefesli sazlar önemli yer tutar.


Mehter marşı sadece savaş zamanında düşmanları etkilemek amacı ile çalınmaz. Mehter Takımı her gün padişahın bulunduğu yerde; yani padişah seferde ise çadırın önünde, değilse saraydaki muayyen yerinde ikindi namazından sonra nevbet vururdu. Bundan başka yatsı namazından sonra üç fasıl mehter çalınıp padişah'a dua edilir, sabaha karşı divan halkını namaza kaldırmak için yeniden nevbet vurulurdu. Ayrıca, Yedikule, Eyyub ( Bugünki Eyüp ), Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Anadoluhisarı, Üsküdar ve Kızkulesi'nde aynı saatlerde mehterhane çalınırdı. Buralarda vazife gören mehterlerin mevcudu bin kadardı. Devlet merkezlerinin dışındaki kalelere de muayyen vakitlerde mehterhane çalınırdı. Ayrıca sadrazamların, derya kaptanlarının, vezirlerin, beylerbeyilerin mehter takımları bulunurdu. Bilhassa sefer zamanlarında askeri çoşturmak ve düşmanın maneviyatını bozmak konusunda mehterlerin büyük hizmeti ve faydası olmuştur.



Hükümdar'a ait mehterhane 12 kat, yani her aletten 12 tane çalınırdı. Diğerleri ise, çalındığı yerin seviyesine göre yedi katlı veya dokuz katlı olurdu. Padişah sefere giderse, mehter takımı iki misline çıkarılırdı. Köseler yalnız padişahların mehterhanelerinde bulunur, sadrazam ve sair vezirlere ait mehterlerde bulunmazdı. Hükümdar sefere gittiği zaman, padişah mehterhanesi saltanat sancaklarının altında durup çalınırdı. Sefer esnasında önce padişahın, yoksa serdar'ın mehterhanesi ve sonra üç tuğlu paşaların yani vezirlerin, daha sonra ikişer tuğluların ( beylerbeyilerin ) mehterhanelerinin çalınmaları kanundu. Muharebe zamanında düşmana yaklaştığı zaman mehterin sesi arttırılır, bu sırada davul çalandı “ Yekdir Allah Yek ” ( Tekdir Allah Tek ) diye bağırırlardı.

Mehter Takımının Bölümleri

Tuğlar



Türkler'de, hükümdarlık, vezirlik, beylerbeyilik, sancak beyliği gibi askeri görev ve memuriyet işareti olarak kullanılmıştır.

Osmanlılarda dönemlere göre sayısı değişmekle birlikte; Padişahın yedi tuğu, Sadrazamların beş tuğu, Vezirlerin üç tuğu, Beylerbeyinin iki tuğu, Sancak Beylerinin ve Mirlivaların birer tuğu bulunurdu.

Çorbacıbaşı
Mehterin yürüyüşü sırasında en önde yürüyen kişidir.

Sancaklar
Ordunun gurur timsali olan bayrağa verilen addır. Osmanlıların kullandığı ilk sancak Selçuklu Hükümdarı II. Giyaseddin Mesud'un Osman Gazi'ye gönderdiği Ak Sancak'tır.

Osmanlı Ordusu'nda çeşitli dönemlerde her askeri birliğin ve ortaların ayrı ayrı sancakları bulunmaktaydı. Hatta Padişahın, ordu üst rütbeli görevlilerinin de kendilerine ait sancakları mevcuttu. Hepsinin şekil ve renkleri farklı idi. Osmanlı Sancakları içinde en kutsal ve önemli olan Sancak-ı Şeriftir.

SANCAKTAR
Mehterde üç sancak bulunur. Kırmızı sancak ( Kırmızı zemin üzerine beyaz üç hilal ) , Yeşil sancak ( Yeşil zemin üzerine beyaz üç hilal) ve ıstiklal alameti olan Ak sancak. Bunları taşıyanlara Sancaktar ismi verilir.

SANCAK MUHAFIZI
Sancakları taşıyanların yanında yer alan muhafızlara verilen isimdir. Sancağın kutsaliyetine binaen her sancağın muhafızı bulunur.

KIRMIZI SANCAK
Kırmızı zemin üzerine beyaz üç Hilalden oluşur. Buradaki Kırmızı ; Türklüğü , üç Hilal ise hükmedilen üç kıtayı (Avrupa,Asya ve Afrika) temsil etmektedir. Yani üç Kıta üzerindeki Türklüğün hakimiyetini ifade etmektedir.Mehterin yürüyüşü esnasında Sağ başta bulunur.

YEŞİL SANCAK
Yeşil zemin üzerine beyaz üç Hilal. Buradaki Yeşil ıslâmiyeti üç Hilal ise hükmedilen üç kıtayı (Avrupa,Asya ve Afrika) temsil etmektedir. Yani üç Kıta üzerindeki ıslâmiyetin hakimiyetini ifade etmektedir. Mehterin yürüyüşü esnasında Sol başta bulunur .

AK SANCAK
ıstiklâl alâmeti olarak kabul edilir. Osman Gaziye 1284 yılında Selçuklu Sultanı Gıyasüd-din Mesud şah tarafından ıstiklâl alâmeti olarak gönderilmiştir. Bu Sancak Peygamber Efendimiz (S.A.V.)e ait olup Mısır sultanından Selçukluya geçmiştir. Mehterin yürüyüşü esnasında Kırmızı ve Yeşil sancakların ortasında bulunur

Zurnazen(Ser Zurnazen)
Mehterde Zurna çalanlara verilen isimdir. Zurna da bize has bir müzik aleti olma özelliğini halen korumaktadır. Mehterin kaldırıldığı her dönemde Zurna davulla beraber halkın gönlündeki yerini her zaman korumuştur.

Yüzyıllardan beri bütün düğün ve kutlamalarımızdaki yerini hala korumaktadır.

Zurna
En eski üflemeli halk çalgısıdır. Gövde ve sipsi olmak üzere iki parçadan oluşmaktadır. Erik ağacından yapılan gövdenin ayrıca bir de şimşirden yapılma başlık bölümü vardır. Anadolu da kullanılan zurnaların boyları yaklaşık olmak üzere 25 Cm ile 60 Cm arasında değişir. ön tarafta 7, arka tarafta 1 perde deliği vardır. Ayrıca zurnanın geniş ağzı (kalak) üzerinde şeytan deliği denen delikler vardır ki bu delikleri balmumu ile tıkma ya da açma yoluyla seslerin düzenini sağlar.
Sipsi, sesi çıkarmaya yarayan bir kamış parçasıdır. 5-6 Cm uzunluğundaki madeni ince bir borucuğa eklenerek, ağızlık denen dairesel bir parçayla birlikte başlığa takılır. Zurnanın ses genişliği bir oktav olmasına karşılık, usta sanatçılar bu genişliği daha da arttırabilirler.


Boruzen(Ser Nefiri)
Mehterde boru çalanlara verilen isimdir. Boruda Dünyada bütün orkestralarda, müzik gruplarında mızıka takımlarında kullanılmıştır ve halen kullanılmaktadır.

Zilzen(Ser Zinciri)
Mehterde Zil çalanlara verilen isimdir. Mehter de yüzyıllardır kullanılmakta olan Zil bu gün de tüm askeri ve sivil bandolarda ve orkestralarda kullanılmaktadır.

Davulzen(Ser Tebbal)
TEBBAL : Mehterde Davul çalanlara verilen isimdir. Davul; Türklerin çok eskiden beri kullandıkları baş çalgıdır. Kaynağı Orta Asya'dır. Davul, Selçuklu Türkleri'nce Anadolu'ya getirilmiş, Osmanlı Türkleri aracılığıyla da Avrupa'ya yayılmıştır.

Davullar çeşitli büyüklükte olabilirler. Büyüğüne Kaba Davul, küçüğüne Cura Davul ya da Davulbaz denir. Güney Doğu Anadolu da büyük davula Nağara denilmektedir.

Davul, bir kasnakla bu kasnağın her iki yanına gerilmiş deriden oluşur. Kasnak ceviz, Çam, gökÇeağaÇ, köknar, ıhlamur ve kavak ağaÇlarından yapılabilir. Çapı, büyüklüğüne göre 50-90 Cm arasında değişir. Kasnağın her iki yanına Çember ve kayış aracılığıyla keÇi ya da dana derisi gerilir. Kayış, gerilme ve gevşetme yoluyla aynı zamanda davula düzen verme işine de yarar.
Davul, tokmak ve çıbıkla çalınır. Tokmağa, çomak, çöven, çöğen ya da metçik de denir. Yabani armut ya da yabani gül ağacı köklerinden yapılır. Tokmak vuruşları ezginin kuvvetli zamanlarını belirler. çıbığa, zipzipi de denir. Kızılcık ya da ardıç ağacı dalından yapılma ince bir değnektir. çıbığın ezginin hafif zamanlarında kıvrak ve seri hareketlerle vurulmasına çırpma, uzun havaya eşlik ederken titretimlerle vurulmasına dem tutma denir.

Davul: Türklerin, çok eskiden beri kullandıkları baş çalgıdır. Kaynağı Orta Asya'dır. Davul, Selçuklu Türkleri'nce Anadolu'ya getirilmiş, Osmanlı Türkleri aracılığıyla da Avrupa'ya yayılmıştır.
Davullar çeşitli büyüklükte olabilirler. Büyüğüne Kaba Davul, küçüğüne Cura Davul ya da Davulbaz denir. Güney Doğu Anadolu da büyük davula Nağara denilmektedir.
Davul, bir kasnakla bu kasnağın her iki yanına gerilmiş deriden oluşur. Kasnak ceviz, çam, gökçeağaç, köknar, ıhlamur ve kavak ağaçlarından yapılabilir. Çapı, büyüklüğüne göre 50-90 Cm arasında değişir. Kasnağın her iki yanına çember ve kayış aracılığıyla keçi ya da dana derisi gerilir. Kayış, gerilme ve gevşetme yoluyla aynı zamanda davula düzen verme işine de yarar.
Davul, tokmak ve çıbıkla çalınır. Tokmağa, çomak, çöven, çöğen ya da metçik de denir. Yabani armut ya da yabani gül ağacı köklerinden yapılır. Tokmak vuruşları ezginin kuvvetli zamanlarını belirler. çıbığa, zipzipi de denir. Kızılcık ya da ardıç ağacı dalından yapılma ince bir değnektir. çıbığın ezginin hafif zamanlarında kıvrak ve seri hareketlerle vurulmasına çırpma, uzun havaya eşlik ederken titretimlerle vurulmasına dem tutma denir.

Cevgen
Mehterde ucunda küçük ziller bulunan bir sopa şeklinde müzik aletini kullananlara verilen isimdir . Bu müzik aleti de sadece Mehtere has bir müzik aletidir. Başka yerde kullanılmaz.

Kös
Mehterde Kös çalan kişiye verilen isimdir. Daha önceleri Kös sadece padişah mehterlerinde kullanılırdı. 3.Selim diğer mehterlere de Kös konulmasına izin vermiştir.
3. Selim zamanından bu yana tüm mehterlerde Kös bulunur. Kös Mehterin yürüyüşü sırasında Mehterin gerisinde bir at sırtında taşınırdı.

Nakkarezen (Ser nakkarezen)
Nakkare (Kudüm) ağızları deri kaplı , birbirine bağlı farklı büyüklükte iki çömlekten oluşan bir çalgı olup mehterde bunu çalanlara Nakkarezen ismi verilmektedir.

Gövdenin yüksekliği 30cm. küçük gövdenin çapı 11-14 cm , büyük gövdenin çapı 24-28 cm dir. Nakkare halen günümüzde de kudüm ismi ile tasavvuf musikisinde kullanılmaktadır.

Nakkare(Kudüm)
Ağızları deri kaplı, birbirine bağlı farklı büyüklükte iki çömlekten oluşan bir çalgıdır. Gövde kilden olabileceği gibi metal (bakır), ceviz ya da dut ağacından da olabilir. Gövdenin yüksekliği yaklaşık 30 Cm dir. Küçük gövdenin çapı 11-14 Cm, büyüğün ise 24-28 Cm dir. Gövdenin yüzüne keçi derisi gerilir. Nakkare ya da diğer bir deyişle kudümler 35 Cm uzunluğunda çubuklarla çalınır. Gövdeler farklı çaplarda oldukları için küçük olandan daha tiz ve yüksek ses çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder