9 Mayıs 2011 Pazartesi

TÜRKLERDE KUTSALLAR

ORTA ASYA'DA KUTSAL BİTKİLER VE HAYVANLAR:
Araştırma: Jean-Paul Roux
“Altay halkları her şeyden önce yaşama değer verirlerdi ve bazı yazarların ilkel toplumlarda ortaya çıkardıklarını sandıkları ruhsal bozuklukları sergilemezlerdi.” (sy.31)
“Yaşam kaynağını Gök-Tanrı’dan alır. Gök, görmüş olduğumuz gibi yalnızca kuşbiçimli tinlerin ikamet yeri değildir; oldukça çelişkili olarak ilkel zamanlarda kendisine hiçbir biçimde Yaratıcı ve Baba sıfatları atfedilmemesine karşın, aynı zamanda yaşam gücünün (kut) dağıtıcısıdır, varlıkların kökenidir.” (sy.42)
“Iduk yer sub ise daha fazla sorun çıkarmaktadır. Gerçekten de yazıtlarda, neredeyse Tengri’nin adının geçtiği yerin hemen ardından bu üç sözcük gelir ve hiçbir zaman onsuz kullanılmaz. Tengri’nin, ıduk yer sub’suz kullanıldığı birkaç yer bunu biraz daha net görmemizi sağlar.” (sy. 171)
“Olağanüstü bir rastlantı sonucunda Türk şeması ile Tevrat’taki şema ortak bir nokta sunmaktadır. Genç Hiong-nu gibi Musa da suya bırakılmıştır (birinde Nil’e, ötekinde bataklığa). Her ikisi de ölmeye mahkûmdur. Fakat belirttiğimiz üzere su yeniden doğuş için temel önemde bir güçtür. Bir şekilde terk edilenler, ölmüşler onun sayesinde yeniden doğmuşlardır.” (sy. 306)
“Bir gün yeniden Oğuz Kağan ava gitti. Bir gölün ortasında, önünde bir ağaç gördü. Ağacın oyuğunda (kucak) bir kız bulunuyordu. Kız ağacın içinde oturuyordu, yanında kimse yoktu ve muhteşem bir güzelliğe sahipti. Saçları akarsular gibi, gözleri maviydi ve inci gibi dişleri vardı. Bu kız o kadar güzeldi ki, yeryüzündeki insanlar onu gördüklerinde, “Ah! Ah! Onun için ölürüz.” derlerdi. Sütleri kımız olurdu. Oğuz onu gördüğünde aklı başından gitti. Kalbine ateş düştü. Onu sevdi, evlenip onunla yattı ve arzusunu tatmin etti. Kız gebe kaldı. Günler geceler sonra üç erkek çocuk dünyaya getirdi. Birincisine Gök, ikincisine Dağ, üçüncüsüne Tengiz (Deniz) adını verdiler.” (sy.355-356)
“Günlerden bir gün, Oğuz Kağan bir yerde Tengri’ye yalvarıyordu. Gökten mavi bir ışık düştü. Bu ışık, güneş ya da aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan yaklaştı ve bu ışığın ortasında bir kız olduğunu gördü. Kızın yanında kimse yoktu ve olağanüstü güzellikteydi. Başının tepesinde ateşten ve ışıktan bir beni vardı. Bu beni Kutupyıldızı gibiydi. Bu kız o kadar güzeldi ki, güldüğünde Kök Tengri de gülüyor, ağladığında Kök Tengri de ağlıyordu. Oğuz Kağan kızı görünce aklını kaybetti. Aklı başından gitti. Onu sevdi, onu aldı, onunla yattı ve arzularını tatmin etti. Kız gebe kaldı. Günler geceler sonra üç erkek çocuk dünyaya getirdi. Birincisine Kün (Güneş), ikincisine Ay, üçüncüsüne de Yıldız adını verdiler.” (sy.356)
“Kınık kavmi: cürre karcığay, yani çakırdoğanın erkeği (Farsça cürre = kuşların erkeği)
Kayı kavmi: sungur (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), yani şahinlerin en büyüğü olan akdoğan.
Bayındır kavmi: Laçin (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), gezgin şahin.
Yuva kavmi: tuygun, yani yaşlı erkek çakırdoğan. Prof. Bazin Özbekçedeki karşılığını bulmuştur: kari erkek karciyağ.
Salur kavmi: bürgüt, yani kral kartal.
Afşar kavmi: jürra Laçin, yani erkek falco peregrinus.
Begitli kavmi: bahri, yani pandion haliaetos, yani küçük balıkçıl kartal ya da balık-kartal.
Büdüz kavmi: italyu (tam olarak köpekleri alan anlamındadır), yani falco lanarius (Rusçada balaban), av için yetiştirilen dişi  ya da kutsal doğan.
Bayat kavmi: ükü, yani grandük.
Yazgır kavmi: turumtay (Reşidüddin’inde çakır olarak geçer), yani bozdoğan.
Eymür kavmi: adı bilinmeyen bu kuşa isperi, falco subbuteo, yani delicedoğan denebilir.
Karabölük kavmi: küyenek sarı, yani küçük sarı kerkenez (küye’nin nek’le kısaltılmışı).
Akbölük kavmi: küyenek, yani kerkenez.
Iğdır kavmi: karcığay, falco columbarius, yani çakırdoğan.
Yüregir kavmi: biku, yani gecekuşu.
Tukirka kavmi: kızıl karcığay, yani kızıl çakırdoğan.
Ulanyundluk kavmi: yağalbay, falco vespertinus, yani gece çakırdoğanı.
Tüger kavmi: küçügen, yani kuzuların büyük çakırdoğanı.
Becenek kavmi: ala toğunak, lanius exubitor, yani haşarat yiyen boz saksağan.
Culavdar kavmi: buğdaınık. Kononov’un bunu Humay olarak yorumlaması yanlıştır. Bu kuş da humay gibi Kırgız halkbiliminde yer alan efsanevi bir kuştur. Adı buğdaykuşu olduğu düşünülüyor.
Çepni kavmi: humay. Farsçası hüma olan efsanevi bir kuştur. Bir önceki kuşta olduğu gibi yine bir hata yapılmıştır, fakat bu kez hatayı Ebulgazi yapmıştır. Efsanevi kuşların burada yeri yoktur. Gerçekte ongon’ları kumay, yani kar çakırdoğanıdır.
Carukluk kavmi: sarı karcığay, yani sarı çakırdoğan.
Karkin kavmi: sü büğürti, habiteos albicilla, yani balıkçılkartal, akkuyruklu kartal.
Yaşar kavmi: kirğu, yani atmaca (accipiter). “ (sy.382-383)
“Altay halklarının dilindeki önemli olgular bu dini tamamıyla temsil etmekten uzaktır. Uzun süre Şamanizm adı verilen bu dine şimdi de totemcilik adını vermekten kaçınmalıyız. Daha önce önerdiğim Tengricilik de yanlış bir adlandırmadır, bu terimden anlaşılması gereken insanın büyük Gök Tanrı Tengri’ye ilişkisidir. Altay dininde hem totemcilik hem Şamanizm hem Tengricilik hem de daha pek çok kurum vardır.” (sy. 406)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder